Davud bir kraldı. Bir devletin başındaydı. Köleleri vardı. O dönemdeki diğer krallar gibi Davud da tanrılık iddiasında bulunuyorlardı. Bunun da nedeni otoritelerini sağlamlaştırmak istenciydi. Kendilerine insan üstü bir vasıf vererek muhalefeti tamamen bastırmak ve emirlerinin sorgusuz kabul edilmesini istiyorlardı. Adı peygamber olarak geçmeyen birçok kral da peygamberlik iddia etmiştir. Davud da bunlardan biriydi. Tanrının elçisi olduğunu iddia ediyordu.

Hikayeyi biraz daha başa alalım: Semavi dinlerin hikayesi Zebur’la (Yani Davud) başlamamıştır. Zebur’un temel aldığı Sümerler dini ile başlamıştır. Sümerler, 6 bin yıl önce yaşayan bir medeniyettir. Güney Mezopotamya’da varlıklarını sürdürmüşlerdir. O zamanlarda Medeniyet’in Beşiği olarak görülüyordu. Sümerler’i diğer medeniyetlerden ayıran konu da budur: Semavi dinlerin başlangıcı. Sümerler’de tek tanrılı bir inanış yoktu. Sümerler 1.500 kadar tanrıya inanıyorlardı.

“Gökleri ve yeri yoktan var eden Allah’tır. O, bir işin olmasını dilerse, ona ancak “ol” der ve olur. “ [Bakara: 117]

Kur’an’da geçen bu ayetin asıl kaynağı da Sümerler’e aittir. Sümerler’de Tanrılar, bir şeye “Ol!” der ve olurlardı. Sümerler’in çivi tabletlerinde arkaik harflerle şu şekilde yazılmıştır: “Ol der ve olur.”

Tevrat, İncil ve Kur’an’da, Tanrı hem yapıcı hem de yıkıcıdır. Sümerler’de de tanrılar meclisinde Tanrı Enlil var. Tanrı Enlil, diğer tanrıların babasıydı. Enlil, Ur şehrinin yok olmasına karar veriyor. (Aynı zamanda şehirlerinde birer tanrısı vardı.) Ur şehrinin tanrısı buna çok üzülüyor fakat elinden bir şey gelmiyor. Benzer olayları Tevrat’ta görüyoruz. Yehova, insanlara kızdığında şehri yıkıyor, komşu milletleri İsrail’in üzerine saldırtıyor. İncil’den yıkıcı bir örnek:

“Yeryüzüne barış getirmeye geldiğimi sanmayın. Ben barış getirmeye değil, kılıç getirmeye geldim.” [Malta: 10:34]

Kur’an’a baktığımızda da yıkıcılığı görebiliriz. Birkaç örnek aşağıda verilmiştir:

“Savaşta onları siz öldürmediniz, onları Allah öldürdü; (oku) attığında da sen atmadın, Allah attı; bunu da müminlere kendinden güzel bir lütufta bulunmuş olmak için yaptı. Allah her şeyi işitmekte, her şeyi bilmektedir.” [Enfal: 17]

“İbrahim milleti, Lut milleti ve Medyen halkı da peygamberlerini yalancılıkla suçlamışlardı ve Musa da yalanlanmıştı. Ama ben kafirlere önce süre verdim. Sonra da onları yakalayıverdim. Beni tanımamak nasılmış, görsünler.” [Hac: 44]

“Ad ve Semud kavimlerini, Ress halkını ve bunların arasında pek çok nesilleri de helak ettik.” [Furkan: 38]

“Eğer yüz çevirirlerse onlara de ki: İşte sizi Ad ve Semud’un başına gelen yıldırıma benzer bir azap ile uyandırdım.” [Fussilet: 13]

“Derken onlara, dünya yaşayışında, aşağılık azabını tatsınlar diye uğursuz günlerde bir kasırgadır, yolladık ve elbette ahiret azabı, daha da aşağılatıcıdır ve onlar, bir yardım da görmezler.” [Fussilet: 16]

“Seni yurdundan eden şehrin halkından daha güçlü, kuvvetli, nice şehirlerin halklarını yok ettik. Onlara yardım eden de olmadı.” [Muhammed: 13]

“Andolsun ki çevrenizde bulunan birçok kenti yok ettik. Belki doğru yola dönerler diye ayetleri türlü türlü anlatmışızdır.” [Ahkaf: 27]

“Bir şehri yok etmek istediğimiz zaman, şımarık varlıklarına yola gelmelerini emrederiz, ama onlar yoldan çıkarlar. Artık o şehir yok olmayı hak eder. Biz de onu yerle bir ederiz.” [İsra: 16]

Sümerler’de kralların nasıl sarayları varsa tanrılarında görkemli evleri vardı. Tanrılar için yüksek basamaklı tapınaklar yapılırdı. Bunlara “Tanrı Evleri” denilirdi. Bu Tanrı Evleri daha sonra dinlerde; Sinagog’a, Kilise’ye ve Camii’ye dönüştü. Kur’an’da “Allah’ın Mescitleri” diye geçer. Ayrıca Sümerler’de mabet, saray anlamına gelen “Egal” kelimesi, Tevrat’ta “Hegal”dir.

Camii’lerin üzerindeki yarım ay sembolü -aynı zamanda İslam’ın sembolü- , Sümer Ay Tanrısı olan Nanna’nın sembolüdür.

Meryem, İsa’nın annesidir. Tapınağa adanmış bir kadındı. Bu tapınak da Sümerler’e ait bir tapınaktı. Tapınağa adanan kadınlar, aynı rahibeler gibi, insan olan erkeklerle ilişkiye girmiyorlardı. Meryem’in nişanlısı vardı. Adı Yusuf’tu. Meryem, Yusuf’tan hamile kaldı. Daha sonra Meryem, çocuğunun öldürülmesinden korktuğu için tapınaktan kaçıyor. İsa doğduğunda, onun Tanrı Enlil’in elçisinin aracılığıyla hamile kaldığını söylüyor.

Kur’an’da Allah’ın, İsa’ya İncil’i öğrettiği yazmaktadır. Fakat burada çelişen bir durum vardır. İsa yaşadığı dönem boyunca İncil’i ne yazmıştır ne de yazdırmıştır. İncil, İsa’nın ölümünden sonra yazılmıştır. Ayrıca İsa’nın kitap yazmasını gerektirecek bir durumda yoktu çünkü hayattayken ona inanan sadece 12 kişi vardı.

“Allah, “Ey Meryem oğlu İsa! Sana ve anana olan nimetimi an” demişti, “Seni Ruhul Kudüs ile desteklemiştim; beşikte ve yetişkin iken insanlarla konuşuyordun; sana Kitap’ı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretmiştim. Sen iznimle, çamurdan kuş gibi bir şey yapmış ona üflemiştin de iznimle kuş olmuştu; anadan doğma körü, alacalıyı iznimle iyi etmiştin. Ölüleri iznimle diriltiyordun. İsrailoğullarına belgelerle geldiğinde, onlardan inkar edenler, ‘Bu apaçık bir büyüdür’ demişlerdi de Ben onların sana zarar vermelerini önlemiştim.”” [Maide: 110]

Semavi dinlerdeki halifelik Sümerler’den gelmektedir. Sümer kralları, tanrının yeryüzündeki halifesi sayılıyorlardı. Bu inanç dinlerde, papalığa, halifeliğe ve mehdiliğe dönüşmüştür.

Sümer kanunları, Babil kralı Hammurabi’nin kanunlarına temel olmuştur. Hammurabi’den Musa’nın Yahudi kanunlarına, Musa’dan da Muhammed’in İslam kanunlarını etkileyen bir zincir oluşmuştur. Mesela Musa’nın 10 emri Sümerler döneminden beri vardır. Hammurabi, Güneş tanrısı Şamaş’tan kanun alıyordu. Bu durum, Musa’nın Yehova’dan kanun almasına esin olmuştur.

İbrahim’in karısı Sara kısırdır. Cariyesi Hacer’i çocuk doğurması için İbrahim’e veriyor. Hacer çocuğu doğduktan sonra kendisini Sara’dan üstün görmeye başlıyor. İbrahim ve oğlu İsmail tarafından çöle bırakılıyor. Sümerler’de de cariye, adamın karısından kendini üstün görürse cezalandırılırdı. İbrahim’in hikayesi de Sümer kanunundan esinlenerek oluşturulmuştur.

İslam’da zina yapan kadınların taşlanması (Recm), Tevrat’ta vardır. Kur’an’da ise doğrudan recm ayeti yoktur. Fakat Muhammed birkaç defa recm cezasını uygulatmıştır. Tevrat’ta ki recm ayeti aşağıdadır:

“Bir adam bir kadın alır, yattıktan sonra ondan hoşlanmazsa, ona suç yükler, adını kötüler, ‘Bu kadınla evlendim ama onunla yatınca erden (bakire) olmadığını gördüm’ derse, kadının annesiyle babası kızlarının bakire olduğuna ilişkin kanıtı alıp kapıda görevli kent ileri gelenlerine getirecekler. Kadının babası ileri gelenlere, ‘Kızımı bu adamla evlendirdim ama o kızımdan hoşlanmıyor’ diyecek, ‘Şimdi kızımı suçluyor, onun bakire olmadığını söylüyor. İşte kızımın bakire olduğunun kanıtı!’ Sonra anne-baba kızlarının bakire olduğunu kanıtlayan yatak çarşafını ileri gelenlerin önüne serip gösterecekler. Kent ileri gelenleri de adamı cezalandıracaklar. Ceza olarak ondan yüz gümüş alıp kadının babasına verecekler. Çünkü adam İsrailli bir bakire kızın adını kötülemiştir. Kadın adamın karısı kalacak ve adam yaşamı boyunca onu boşayamayacaktır. “Ancak bu sav doğruysa, kızın bakire olduğuna ilişkin bir kanıt bulunamazsa, kızı baba evinin kapısına çıkaracaklar. Kent halkı taşlayarak kızı öldürecek. Babasının evindeyken fuhuş yapmakla İsrail’de iğrençlik yapmıştır. Aranızdaki kötülüğü ortadan kaldıracaksınız. “Eğer bir adam başka birinin karısıyla yatarken yakalanırsa, hem kadınla yatan adam, hem kadın, ikisi de öldürülecek. İsrail’den kötülüğü atacaksınız. “Eğer bir adam kentte başka biriyle nişanlı bakire bir kızla karşılaşır ve onunla yatarsa, ikisini de kentin kapısına götürecek, taşlayarak öldüreceksiniz. Çünkü kız kentte olduğu halde yardım istemek için bağırmadı; adam da komşusunun karısıyla ilişki kurdu. Aranızdaki kötülüğü ortadan kaldıracaksınız. “Eğer bir adam kırda nişanlı bir kızla karşılaşır, onu yakalayıp tecavüz ederse, yalnız tecavüz eden adam öldürülecek. Kıza hiçbir şey yapmayacaksınız. Çünkü kızın ölümü hak edecek bir günahı yoktur. Bu, komşusuna saldırıp onu öldüren adamın davasına benzer. Adam kızı kırda gördüğünde nişanlı kız bağırmışsa da onu kurtaran olmamıştır. “Eğer bir adam nişanlı olmayan bakire bir kızla karşılaşır, tutup onunla yatarsa ve bu ortaya çıkarsa, kızla yatan adam kızın babasına elli gümüş verecek. Kıza tecavüz ettiği için onu karı olarak alacak ve yaşamı boyunca onu boşayamayacaktır. “Kimse babasının karısını almayacak, babasının evlilik yatağına leke sürmeyecektir.” [Tesniye: 20:13-30]

Kur’an’daki recme benzer zina ayetleri şunlardır:

“Kadınlarınızdan zina edenlere, bunu ispat edecek aranızdan dört şahit getirin, şehadet ederlerse, ölünceye veya Allah onlara bir yol açana kadar evlerde tutun.” [Nisa: 15]

“Sizlerden zina edenlerin her ikisine de eziyet edin. Eğer onlar tevbe edip kendilerini ıslah ederlerse onlardan vazgeçin. Çünkü Allah tevbeleri kabul eden ve çok merhamet edendir.” [Nisa: 16]

“Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah’ın dininde (hükümlerini uygularken) onlara acıyacağınız tutmasın. Müminlerden bir grup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun.” [Nur: 2]

“Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenemez; zina eden bir kadınla da ancak zina eden veya müşrik olan erkek evlenebilir. Bu, müminlere haram kılınmıştır.” [Nur: 3]

Taşlanma cezası Sümerler’de vardı. Fakat Sümerler’de kadın öldürülmüyordu. Amaç, kadını rezil etmekti. Hammurabi kanunlarında zinayla ilgili kanunlar daha ağırdır. M.Ö. 2.200’lü yıllarda Lagaş kralı Urukagina vardı. Urukagina tarafından yapılan sosyal reformla birlikte iki koca almaya kalkan kadınlar ve hırsızların taşlanacakları bildiriliyor. Dipnot: İslamiyet’ten önce bazı Arap kabileleri anaerkildi. Kadınlar istedikleri kadar koca alabiliyordu. İslam’la birlikte toplum ataerkil bir yapıya dönüştü.

Sümerler bekarete önem verirdi. Mesela bir kölenin bakireliğini bozan 5 gümüş şekel ödemek zorundaydı. (Şekel: Sümerler’in para birimi.) Bir kız tecavüze uğrarsa o adamla evlenmek zorunda kalıyordu. Dul olarak evlenen bir kadın, kocasından boşandığında, kız olarak evlenen bir kadının alacağı mirasın yarısını alabiliyordu. Tevrat’ta bu durum daha katıdır. Bir kadın evlendiği zaman bakire olmadığı kanıtlanırsa, kadın taşlanarak öldürülürdü. Yukarıda ilgili ayete yer verilmiştir. Kur’an’da doğrudan bekaret konusu ele alınmıyor.

Sümerler’de sosyal adaleti koruyan tanrıça Nanshe, yılda bir gün insanları yargılar; kötüleri cezalandırır, iyileri affederdi. Bu da Sümerler’den İslam’a Berat Kandili olarak geçmiştir.

Esmaül Hüsna, Allah’ın 99 adıdır. Sümerler’de de kendi adları dışında nitelik barındıran adları vardı. Babailliler bu adlardan 50 tanesini yeni yarattıkları tanrı Marduk’a vererek tek tanrı düşüncesine doğru bir adım atmışlardır.

Kabir Alemi

Sümerlilere göre ölüler kur adlı karanlık, dönüşü olmayan, yer altı dünyasına gidiyorlardı. Bu inanış Antik Yunan’a da hades olarak geçmiştir. Tevrat’ta şeol, İncil’de cehennem, Kur’an’da ahirettir.

Sümerler’de yer altındaki ölülere kurban ve yiyecek sunulmazsa yer yüzüne çıkarak rahatsızlık vereceklerine dair bir inanış vardı. Ayrıca ölenlerin arkasından ağlanıp sızlanılması ölüye rahatsızlık verirdi. Bu inanış İslam’da da aynıdır.

Zerdüştlük dininde cennet – cehennem vardı. Ölünün ruhu 3 gün durduktan sonra Çinvat Köprüsü’nden geçiyordu. Bu köprü de İslam inancına Sırat Köprüsü olarak geçmiştir. Fakat Kur’an’da yoktur. Perslerin etkisiyle bu inanış aynı zamanda Tevrat’a da geçmiştir.

Sümerliler, kendilerini tanrılar tarafından seçilmiş üstün bir ırk olduklarına inanıyorlardı. Tevrat’ta Yehova, İsrailoğullarını üstün bir ırk yapmıştır. Hatta Tevrat’ta şu şekilde yazılmıştır:

“Tanrınız Rab için kutsal bir halksınız. Rab öz halkı olmanız için yeryüzündeki bütün halkların arasından sizi seçti.” [Tesniye: 14:2]

Kur’an’da bu durumla uyumlu ayet vardır:

“Biz İsrâiloğulları’na kitap, hüküm ve peygamberlik verdik; onları temiz ve hoş nimetlerle rızıklandırdık ve kendilerini o zamanki diğer topluluklara üstün kıldık.” [Casiye: 16]

Sümerliler, kadınları tarlaya benzetiyorlardı. Aynı deyim Tevrat ve Kur’an’da vardır.

“Kadınlarınız sizin tarlanızdır, tarlanıza istediğiniz gibi gelin. İstikbal için hazırlıklı olun, Allah’tan sakının. O’na, hiç şüphesiz kavuşacağınızı bilin, bunu inananlara müjdele.” [Bakara: 223]

Leyli Mahfuz

Sümerliler, dünyadaki bütün olayların ve tanrının isteklerinin gökte yıldızlarda yazılı olduklarına inanıyorlardı. İslamiyette Kur’an gökte yazılı halde bulunuyordu.

Sümerler’de 7 sayısı çok önemliydi. Tevrat ve Kur’an da 7 sayısı oldukça fazla geçmektedir. Mesela cennetin 7 kapısı vardı, Sümerler’de yer altının 7 kapısı vardı.

Sümerler’de tanrıları sevindirmek, hastalıktan kurtulmak veya adak adamak gibi durumlarda kurban kesiyorlardı. Kurban sağlıklı ve temiz olmalıydı. Sağ kalçası ve iç organları tanrıya takdim edilmeli ve geri kalanı dağıtılmalıydı. Bu durum İslam’da aynıdır. Tek fark Sümerler’deki gibi kurbanları rahiplerin kesmesi zorunlu değildi. Sağ kalçası ve iç organları kurban sahibine ait olacaktı.

Kiramen Katibin

Sümerler’de her insanın ve ailenin bir yardımcı meleği bulunmaktaydı. Bu melekler tanrıyla aralarında bağ kurarlar ve onları gözetirlerdi. Kur’an’a şu şekilde geçmiştir:

“Sağında ve solunda, onunla beraber oturan iki alıcı melek, yanında hazır birer gözcü olarak söylediği her sözü zaptederler.” [Kaf: 17-18]

Sümerler’de 6 gün çalışma, 1 gün dinlenme vardı. Tevrat’a bu dinleme günü Şabat olarak geçmiştir. Yehova dünyayı 6 günde yaratmış, 7. günde dinlenmiştir. Yahudilerde bu gün cumartesi, Müslümanlarda cuma günüdür.

Sümerler’de rüyalar tanrılardan gönderilen küçük bir vahiy olduklarına inanırlardı. Buradan semavi dinlere geçiyor. Aralarından en ilginci Yakup ve Yusuf’un rüyalarıdır.

Sümer tanrı evleri hangi tanrı için yapılmışsa o tanrının ve ailesinin heykelleri konulurdu. Kiliselerdeki İsa ve Meryem heykelleri bu adetin bir uzantısıdır.

Hristiyanlık’ta olduğu gibi Sümerler’de de günah çıkaran rahipler vardı. Hatta tanrı fahişeleri kafalarını kazıtıp çarşaf örterlerdi.

Nuh tufanı hikayesi, Gılgamış Destanı’nın son kısmında geçiyordu. Olay yine Sümerler’e dayanmaktadır. Olayın aslı Karadeniz’in taşmasıdır. Sümerler’e göre ise; insanlar çoğaldıkça tanrılar onların gürültüsünden uyuyamaz hale gelmişlerdir. Tanrılar meclisindeki 4 büyük tanrı, insanları tufanla yok etmeye karar veriyorlar. Bilgelik tanrısı Enki, bu duruma üzülüyor. Şuruppak şehrinde yaşan Utnapiştim’e tufanı haber veriyor ve gemi yapmasını söylüyor. Gemi 7 günde yapılıyor. Utnapiştim, gemiye ailesini, sanatçıları, yaban hayvanları dolduruyor. Geminin kapısı kapanır kapanmaz şiddetli bir yağmur başlıyor. Diğer semavi dinlere oldukça benzemektedir.

Kategoriler: Genel

hnmiae

Hayatını Hakikate Ada!

0 yorum

Bir yanıt yazın

Avatar yer tutucu

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir